17 Ekim 2013 Perşembe

Erbakan boş adamın tekiydi | Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Erbakan boş adamın tekiydi | Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi Adnan Oktar, Uğur Dündar, Sabetaycılar, Mut'a nikahı, Telgraf, Fatih Erbakan


Erbakan öylesine boş ve samimiyetsiz bir adamdı ki, İslam adına hareket ediyormuş gibi gözükerek Müslümanları perişan ettiğini, pek çok ciddi-mesuliyetli meselede inadına hata yaptığını hiç tınmazdı. Hiç sıkıntı etmezdi.

Kimseyi dinlemezdi. Dediğim dedik inat bir tipti. Bu milletin başına Adnancıları Erbakan ve Milli Gazetesi sardı. Aldı parayı, verdi tam sayfayı... Yıllarca devam etti bu... Parti içinde de vaziyet aynıydı. Adnancılar hem para veriyorlar hem de adamlarını koyuyorlardı partiye. Düşünün ki en nihayet Fatih Erbakan bile Adnan Oktar müridi oldu çıktı. Hala da öyle...


Haydi, insandır herkes aldanır, Erbakan da aldandı diyelim. Bir vakte kadar ben de bunları bu kadar bilmiyordum. Bunların çok geçmişlerini bilmeye zaten yaşım da müsait değil. Ama insan karşısına çıkan bunca gerçeği oy kaygısı ile ya da başka kaygılar ile nasıl görmezden gelir? Nasıl böylesine samimiyetsizlikleri bile sergileyip sonra büyük adam gibi meydanlara çıkabilir?

Adnan'a ve etrafında toplanan Sabetayist gizli Yahudi ekibe, 1999 yılında, Türkiye tarihinin en büyük polisiye terör operasyonu binlerce polis ile beraber yapıldığında,basında çıkan haberlere göre, silahlar, gizli MİT belgeleri, şantaj kasetleri, şantaj faksları dahil her şey ele geçirildi. En kilit isimler kaçtılar da ceza almadılar. 8-10 sene kaybolanlar, davaları zaman aşımına uğratanlar, adaletten kaçanlar oldu.

Böyle adalet olmaz! Böyle saçma sapan ceza yasaları da olamaz! | Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Adnan Menderes, bülent ecevit, Hukuk, içimizdeki israil, kripto yahudiler, Mehmet Fahri Sertkaya, ordinaryüs prof. sulhi dönmezer, sabetayistler, siyasal islam, tansu çiller, akademi dergisi,


Beni buna kimse inandıramaz;


Bu kadar hukuk insanı, avukat, savcı, hakim... "Biz bu adalet sistemini düzeltmeliyiz. Bu kurumdan adalet değil haksızlık, hukuksuzluk dağıtılıyor. Böyle adalet olmaz.! Böyle saçma sapan ceza yasaları da olamaz!" dediler de düzeltemediler mi? Meclisteki vekilleri ikna edemediler mi? Devlet idarecilerine meramlarını anlatamadılar mı?

14 Ekim 2013 Pazartesi

Kripto Yahudi firması Ülker deşifre olunca taktik kıvırmalar başladı: "Ülker hiçbir zaman muhafazakar olmadı." | Akademi Dergisi

 ali ülker, gerçek yüzü, gizlenen gerçekler, godiva, içimizdeki israil, kripto Yahudiler, masonlar, murat ülker, sabri ülker, ülker, yıldız holding, akademi dergisi, mehmet fahri sertkaya, karay yahudileri, hazar yahudileri, müslüman genç, ülker islami firma mı, yahudi türkler, hazar türkleri, muhafazakar işadamı, ülker

Gerçek yüzü hızla deşifre olmaya devam eden Ülker, taktik hareketlerle vurguna devam etmek gayretinde. Bunlar koskoca bir millet ile bir de alay edip dalga mı geçiyorlar? Sokaktaki insana "Ülker İslami bir firma mı?" diye sorulduğunda on kişiden dokuzu hiç düşünmeden "Evet." diyorsa, Ülker kendini onlarca yıldır İslami göstermeden halkın tamamında böyle bir algının oluşması mümkün müdür?

Bu yaptıkları: 

➥ "Biz sizi onlarca yıdır 'kek' ledik... Aslında İslam düşmanı Yahudilerdendik. Bütün ortaklarımız Yahudi, Ermeni, Rum, Sabetayistler ve Masonlardı. Güzel de oynadık ama ne yapalım deşifre de olduk nihayetinde."  diyememenin ve iddialar/ispatlar karşısında sessiz de kalamamanın bir tezahürü mü?

Muhafazakar gelenekten gelenlerin yakından tanıdığı Yıldız Holding'in Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, iş hayatında hiçbir zaman muhafazakar olmadıklarını söyledi.

Hürriyet'ten Sefer Levent'e konuşan Ülker, Türkiye'de muhafazakar işadamı diye bir kavram olduğunu ve kendilerinin bu kavramın dışında kaldığını belirtti.
"Türkiye’de bir kavram var. ‘Muhafazakâr işadamı.’ Ülker hiçbir zaman iş yapış şekillerinde ve iş tutuş biçiminde muhafazakâr olmadı. Çağın şartları neyse, her daim o şartlara ayak uydurmaya çalıştık. Godiva’yı aldıktan sonra nelerin değiştiği konusunda birkaç not aktarmak isterim. Oynadığımız oyun değişti, ligimiz değişti, tüketicilerimiz değişti, çalışanlarımız değişti global olduk. Bu globallik bize ne sağlıyor? Ortak satın alma, ortak inovasyon ve global satış kanalları arasında sinerji oluşturabilmeyi sağlıyor. Ülker’in zaten yurtdışında işleri, fabrikaları vardı. Bundan cesaret alarak şimdi Uzakdoğu gibi yeni piyasalarda da iş yapabilir miyiz diye bakıyoruz. Kısacası, dünya kazan biz kepçe gezip duruyoruz."

Ülker'in gerçek yüzünün ispatları ile görmek için buraya tıklayın...


BU YAYINIMIZI SOSYAL AĞLARDA PAYLAŞMAYIN, çünkü CIA SANSÜRLEYECEK ve kimse görmeyecek.

Bizi, gerçek sahibi CIA olan Facebook başta olmak üzere, Amerikan sosyal ağlarının  ve video kanallarının hiçbirinde sağlıklı/sansürsüz/özgür bir şekilde takip edemezsiniz. Senelerdir sansürleniyoruz ve bunu yüzlerce somut teknik delil ile, ayrıca binlerce kişinin şahitliği ile ispat edebiliyoruz. Buradaki yayınlarımızı/videolarımızı da Amerikan sosyal ağları üzerinden yaymayı başaramazsınız.

BİZİ TELEGRAM GRUBUMUZDAN TAKİP ETMELİSİNİZ

Paylaşımlarımızı anında görüp takip etmenin tek sağlıklı yolu Telegram grubumuza üye olmanızdır. WhatsApp'ın da gerçek sahibi CIA'dır ve Telegram, WhatsApp'ın alternatifi olan bir yazılımdır, bize has ve tarafımızdan üretilen bir yazılım değildir. Dünyada, onlarca devlette yüz milyonlarca kişi tarafından güvenle kullanılır. Güncel paylaşımlarımızdan anında haberdar olmak için www.telegram.org adresinden, kullandığınız cihaza uygun olan bir uygulamasını kurup, şuradaki Telegram kanalımıza takipçi olabilirsiniz: http://www.t.me/AkademiDergisi

Dünyada kendilerini Yahudi olarak tanıtıyorlar ama Türkiye'de 'Türk'üz!' diyorlar. Sabetayistler Türklere ve Türkiye'ye ihanet ediyorlar. | Akademi Dergisi


YAHUDİ MÜNAFIKLARI  
''BENZET; AMA ASLÂ BENZEME!''
Sabetay Sevi cemaati mensuplarından ve ‘’Evet Ben Selanikliyim, Türkiye Sabetaycılığı’’ kitabının yazarı Ilgaz Zorlu, geçen sene, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın Diyalog Platformu’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’de sayıları 100 bini bulan Sabetayclar’ın asıl hüviyetlerini gizlemelerinden yakındı. Zorlu, İzmirli bir haham olan ve bazıları tarafından mesih (kurtarıcı peygamber) olarak kabul edilen Sabetay Sevi’nin adıyla anılan Sabetaycılığı şöyle tavsif etti:

➥ ''Sabetaycılar bence Türkiye’nin gizli Yahudi cemaatidir. Kendilerine sorarsanız, Türk ve kabul edilebilir ölçüde Müslüman bir cemattir. İsrâil’de Sabetaycılık, Yahudilik içinde kabul edilmiyor.''

Sabetaycılığın 1924’ten beri Türkiye’nin temel taşlarından olduğunu ifade eden Zorlu, sözlerine şöyle devam etti:

➥ ''Sabetay Sevi’nin doktrini tamamen Yahudiliğin içindedir. Sevi, zamanında hahamlar tarafından çok şikâyet edildi. Ama Osmanlı bunu, Yahudiliğin iç meselesi olarak kabul etti ve karışmadı. Bunu fırsat bilen Sevi, bütün Anadolu’yu dolaştı. Sabetaycılar o zaman saraydan reaksiyon almadıkları için çok ileri gitmişlerdir. Hatta çok organize olan Sabetaycılar, saraya bile girdiler. Sabetaycılarla Yahudilik arasındaki ilk ciddî problem, Sabetay Sevi’nin doktrinleri ile ortaya çıktı. Meselâ Yahudilikte kadınlar duâya kaldırılmaz, Sevi ise kadınları duâya çağırdı. Bu büyük sıkıntıya sebep oldu.''

Sabetay Sevi’nin kendi cemaatine, ''Benzet; ama aslâ benzeme!'' doktrinini benimsettiğini söyleyen Zorlu, bunu şöyle açıkladı:

➥ ''Kendini Müslümanlar’a benzet; ama aslâ onlar gibi olma prensibidir.''

Türkiye’de pek çok tanınmış ve önemli mevkilerdeki insanın Sabetayist olduklarına işâret eden Zorlu,

➥ ''Meselâ Dışişleri eski bakanı Coşkun Kırca’nın babası bir hahamdır. Uluslararası arenada Sabetaycılar kendilerini Yahudi olarak gösteriyor. Buraya gelince Müslümanım, diyorlar. Şimdiki Dışişleri Bakanı İsmâil Cem, ABD’nin Yahudi Dışişleri Bakanı Albright ile çok samimi. Acaba bunu nasıl başarıyor? Karşı olduğum, Sabetaycı kökeni kullanarak, sonra bunu reddetmektir. Bunu yapanları kınıyorum. Meselâ, Bilgin âilesi Sabetaycıdır; ama bunu söylemiyorlar. Mason localarını halka açan Sahir Talat Akev Sabetaycıdır''

''1954 yılı genel seçimlerinde, Sabetay cemaati temsilcisi Nazım Bezmen bizzat Adnan Menderes’in isteği ile Meclis’e girdi. Sabetayistler bulundukları ülkenin kanun ve teâmüllerine kesin olarak uyarlar. Meselâ, biz her dînî toplantımızda Cumhurbaşkanı Demirel’e ismen duâ ederiz. Şişli Terakki Lisesi şu an bir Sabetayist olan Canan Barlas’ın kontrolünde. Bu okula Dinç Bilgin tâlip. Hedefleri 5 yıl içinde bu okulun kapanmasını sağlayarak, 2 trilyon değerindeki mülkü 300 milyara Dinç Bilgin’e satmaktır. Şu an bu plan uygulanıyor. Maalesef Türkiye’de Sabetay cemaati bir yozlaşma sürecindedir.''

Basın, 2000
| Akademi Dergisi
 
BU YAYINIMIZI SOSYAL AĞLARDA PAYLAŞMAYIN, çünkü CIA SANSÜRLEYECEK ve kimse görmeyecek.

Bizi, gerçek sahibi CIA olan Facebook başta olmak üzere, Amerikan sosyal ağlarının  ve video kanallarının hiçbirinde sağlıklı/sansürsüz/özgür bir şekilde takip edemezsiniz. Senelerdir sansürleniyoruz ve bunu yüzlerce somut teknik delil ile, ayrıca binlerce kişinin şahitliği ile ispat edebiliyoruz. Buradaki yayınlarımızı/videolarımızı da Amerikan sosyal ağları üzerinden yaymayı başaramazsınız.

BİZİ TELEGRAM GRUBUMUZDAN TAKİP ETMELİSİNİZ

Paylaşımlarımızı anında görüp takip etmenin tek sağlıklı yolu Telegram grubumuza üye olmanızdır. WhatsApp'ın da gerçek sahibi CIA'dır ve Telegram, WhatsApp'ın alternatifi olan bir yazılımdır, bize has ve tarafımızdan üretilen bir yazılım değildir. Dünyada, onlarca devlette yüz milyonlarca kişi tarafından güvenle kullanılır. Güncel paylaşımlarımızdan anında haberdar olmak için www.telegram.org adresinden, kullandığınız cihaza uygun olan bir uygulamasını kurup, şuradaki Telegram kanalımıza takipçi olabilirsiniz: http://www.t.me/AkademiDergisi

13 Ekim 2013 Pazar

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün şövalyelik sırları | Akademi Dergisi

abdulah gül, Ak parti, akp'nin gerçek yüzü, CFR, içimizdeki israil, masonluk, morton abramowitz, nevzat yalçıntaş, Recep Tayyip Erdoğan, sabetayistler, şevket kazan, akademi dergisi,

Şevket Kazan, 'Milli Görüş Hareketi'nde meydana gelen ayrışmaların perde arkası'ndaki olayları anlatıyor...

Boyuna Amerika ile fakslaşıyorlar…!

Abdullah Gül'ün danışmanı Murat Mercan'ın sekreteri, Amerika ile yapılan Abdullah Gül ile ilgili fakslaşmayı, Şevket Kazan'a haber verince işinden kovuldu.Gazeteci Yavuz Selim'in 'Milli Görüş Hareketindeki Ayrışmaların Perde Arkası: Yol Ayırımı' kitabında Şevket Kazan anlatıyor:

Atatürk'ün büyük sırrı: Abdurrahim Tunçak, Adıtürk'ün Fikriye'den doğma öz oğlu mu? | Akademi Dergisi

Abdürrahim Tuncak, akademi dergisi, gerçek yüzü, gizlenen gerçekler, Latife hanım, Mehmet Fahri Sertkaya, mustafa kemal atatürk, sabetayistler, uşşakizadeler, Yakın Tarih,


Abdürrahim Tuncak, yoksa Atatürk’ün Fikriye Hanım’dan doğma oğlu mu?



Teyzem Latife kitabındaki müthiş iddia:

Size Latife Hanım’ın kardeşi, Vecihe Hanım’ın torunu Sadık Öke’nin, Fatih Bayhan’la birlikte hazırladığı “Teyzem Latife” kitabından bahsetmiştim.

Kitabı okudukça sevdim, Sadık Öke’nin Latife Hanım’ı anlatırken kullandığı dilin samimiyeti hoşuma gitti.

Çünkü ben de Latife Hanım’ı Atatürk’süz anlatmanın mümkün olmayacağına inananlardanım.

Toplu cinsi münasebetin kutsal(!) çocukları, kız kardeşleri ile cinsi ilişkiyi de ibadet kabul ediyorlar. | Akademi Dergisi

adnan oktar, Adnan Oktar (Harun Yahya), ensest aile içi sapıklık, gerçek yüzü, gizlenen gerçekler, içimizdeki israil, kripto yahudiler, muharref bozulmuş tevrat, sabetayistler, yahudilik,

Adnan Oktar, ensest ilişki, kripto Yahudiler, bozulmuş Tevrat…

Hani, tertemiz insanlar tanımasak, gidip sarılacağız Adnan’ın ''tertemiz insanlar'' dediği insanlıktan çıkmış ve yüzlerinde bile meymenet kalmamış o Yahudi hahamlarına… O, bütün dünyayı teröre kana boğmak için gizli örgütlenmeler kurup yöneten veled-i zinalara… O, toplu cinsi münasebetin kutsal(!) çocuklarına.

11 Ekim 2013 Cuma

Sabetayist Adnan Oktar çetesi, Esad'a karşı Türk-İsrail ittifakı kurmak istiyor ve kedicikler konuşuyor.

aylin kocaman
aylin kocaman

[Köşeli parantez içindeki eklemeler Akademi Dergisi tarafından yapılmıştır.]
Adnan Hoca'nın "kedim" diye seslendiği Aylin Kocaman İsrail haber sitelerinden Jerusalem Online sitesine roportaj verdi.
Rachel Avraham tarafından yapılan röportaj "Esad'a karşı Türk-İsrail ittifakının kurulması gerekir" başlığı altında verildi.
Röportajda Aylin Kocaman, Türkiye-İsrail ittifakının Esad için çok büyük bir tehlike arzedeceğinden bahsederek, Suriye için alınması gereken ilk tedbirin, Türkiye liderliğinde oluşturulacak "İslam Barış Gücü" nün ABD ve diğer batılı ülkelerin desteğini de alarak Suriye'ye yardım amaçlı girmesi olduğunu ifade etti. [Asil kadrosunun tamamının Sabetayist Yahudiler ve diğer çift kimlikli kripto Yahudiler olduğunu isim isim ispat ettiğimiz ve nihayet uzunca inkar süresinden sonra, Lider Adnan Oktar'ın da gerçekte bir gizli Yahudi olduğunu itiraf etmek zorunda bıraktığımız bir çetenin... Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin "çete" dediği bir Adnan Oktar çetesinin, bir de İsrail basını ile böyle bir münasebete girmesi, bu kritik zamanda böyle bir gayret içine girmesi çok dikkat çekici değil mi? Bütün bunların yanına, bir de aynı çeteye mensup başka kadınların, mesela yine Sabetayist bir aileden gelen Ayşe Hüma Babuna'nın, başka birisi üzerine kayıtlı bir cep telefonu numarası kullanarak ABD büyükelçilikleri, İsrail numaraları, MİT, Terörle Mücadele Şubesi, İçişleri eski bakanı Abdülkadir Aksu'nun direkt cep numarası ve daha pek çok yerli yabancı kurum ile iletişim halinde bulunduğunun mahkeme kararı ile tespit edilmiş olduğunu göz önünde bulundurursak her halde neyin ne olduğu, kim saman altından nasıl su yürüttüğü daha net anlaşılabilir.]

Rachel Avraham'in Aylin Kocaman ile yaptığı röportaj üzerine hazırladığı analiz yazısındaki bazı bölümler şöyleydi: 

Kurtuluş Savaşını Museviler mi başlattılar? Jak Kamhi doğruları mı anlattı?

kurtuluş savaşı
kurtuluş savaşı

Kendisi de bir Yahudi olan ve Profilo'nun sahibi olan Jak Kamhi,

"Kurtuluş Savaşını Museviler başlattı. İzmir'de Yunan bayrağını indirip Türk bayrağı çeken Musevilerdi. 1. Dünya savaşında İngiliz İşgaline karşı ilk başkaldıranlar Museviler'di. Atatürk bana bir baktı, bir daha unutamadım o bakışları. O ölünce bizim evde de matem havası vardı." demiş Hürriyet gazetesine de şunları diyememiş:

Sasbetayist Ayşe ArMAN DorMEN! Bu milletin namusuna kastetmekten vazgeç ve elini-dilini çek!

ayşe arman
ayşe arman





Yine başladı aynı terane..
Senin bedeninse senin bedenin, senin dekoltense senin dekolten. Satamazsın bedenini işte. Suç bu, ahlaksızlık bu... Utanmazlık bu... Gayr-i insani ve gayr-i medeni bir tavır bu...
Senin özgürlüğün toplumun düzenini, huzur ve güvenliğini tehdit ettiğin yerde biter. Herkesin her istediğini yapabileceği yerde hiç kime her istediğini yapamaz. Fitne çıkar. Kaos çıkar.

Sabetayist Ayşe ArMAN DorMEN'e de mevzu çıkmış yine... Dekoltesi yüzünden işinde edilen sunucunun fahri avukatlığını üstlenmiş. İnadına dekolte ile fotoğrafını çektirip "Benim bedenim, benim dekoltem." yazdırmış yanındaki afişe..

Alevilik, Komünistlik, Sabetayistlik ve Yahudilik

Alevilik, Komünistlik, Sabetayistlik ve Yahudilik
Alevilik, Komünistlik, Sabetayistlik ve Yahudilik


Alevilik ve Aleviler hakkındaki acı gerçekleri ifade etmek, hemen Alevi düşmanlığı olarak tanımlanamaz. Bu, Türkiye'nin gerçeği... Bu ülkeye on yıllarca kan kusturmuş Sol Marksist, Leninist, Komünist, Ateist terör örgüleri hep Alevi vatandaşlarımızın gençlerinden beslendiler. Cem evlerini de her fırsatta merkez üs yaptılar.

Aleviler karar vermeliler; Ateistler mi, Müslümanlar mı? Pek çok Alevinin hür iradesi ile açıkladığı gibi, gerçekte kendilerini gayr-i İslami bir unsur olarak mı kabul ediyorlar? Eğer Müslümanlarsa içlerindeki teröristleri temizlemeliler ve Türkiye'de rejimi hile ve eşkıyalık ile kuran, gerçek kimlikleri her meydana çıktığında kendilerini Alevi olarak tanıtan Sabetayistlerin basit kuklaları olmaktan vazgeçmeliler. 

5 Ekim 2013 Cumartesi

Ahmet Davutoğlu da Kripto Yahudi mi? Türkiye'deki Karaim Yahudileri kimler?

ahmet davutoğlu
ahmet davutoğlu


Karaim kelimesinin kökeni hakkında pek çok görüş ortaya atılmıştır. "Kara" kökenin Arapça okumak, kıraat etmek anlamına gelen ve Kur'an ile aynı kök olan "Karae"den geldiği ve aynı şekilde Arapça ile aynı dil ailesinden olan İbranice'deki yine okumak anlamına gelen "Karai"den geldiği ve sadece yazılı Tora'yı, Eski Ahit'i otorite kabul ettiklerini ve genel Yahudi kitlenin benimsedikleri diğer Tevrat yorumlarını gözönüne almadıklarını ima eden bir ifade olduğu da söylenmiştir. Karay, Kara'ya mensup olan demektir ve sonundaki Arapça aidiyet eki "i" Türkçe ses uyumuna göre düşüp "y" olmuştur. Karaylar, İbranice'de çoğul takısı "im" getirilerek Karaim şeklinde telaffuz edilir.
Bir diğer görüşe göre 10. yüzyılda Bizans'tan sürgün olarak Hazar ülkesine sürgüne giden ve Museviliğin Karai mezhebine bağlı olan insanlar, Hazar Devleti sınırları içinde kalan Kırım topraklarına yerleştirildiler. Hazar hakanının Musevi inancını kabul etmesiyle, Karai mezhebi, Kırım'da yaşayan Türkler arasında da yayılmaya başladı. Bu inancı kabul eden Türk toplulukları, ilerleyen yıllarda 'Karaim' adıyla anılmaya başlandılar. (Wikipedia)

***

Son dönemde Türkiye’de “Kırım Tatarları” modası esiyor. Kemal Karpat’tan Halil İnalcık’a yıldızı parlayan tarihçiler, Ahmed Davutoğlu’ndan Ali Babacan’a yükselen siyasetçiler hep Kırım Tatarı.

Biz de konuyu Prof.Dr. Yalçın Küçük’e sorduk. Kırım Tatarları’nın kökenleri nereye dayanıyor? Türkiye’de hangi önemli isimler Kırım Tatarı? Yalçın Küçük’ün bu isimlerle ilgili çalışmaları var mı? Odatv olarak Prof.Dr. Yalçın Küçük’e sorduk. Küçük, Odatv’ye yanıtladı.

İşte Yalçın Küçük’ün açıklamaları:

Tyurkskiye Narodı Kırıma, 2003 tarihinde Moskova’da basılmış çok bilimsel bir kitaptır. Adından da anlayabileceğiniz gibi, bu kitabın adı “Kırım’ın Türk Halkları”dır. Bu standart bir kitaptır. Dolayısıyla Kırım dediğiniz zaman, Türkler ve Tatarlar dediğiniz zaman, elimizde yeni çıkmış “Tyurkskiye Narodı Kırıma” kitabı var.

Bu kitap üç bölüme ayrılıyor. Kırım dediğimiz zaman, biz Kırım Tatarları’nı kastediyoruz. Ama aslında bilimsel ve tarihsel olarak orada üç halktan bahsedebiliriz. Bir tanesi Karain, ikincisi Kırımskiye Tatarı, üçüncüsü de Kırımçaklar. Demek ki, Türkçede genel olarak Kırım Tatarı dediğimizde, etnik açıdan ve zaman zaman din açısından da birbirinden farklı üç halktan söz ediyoruz. Zaten kitabın başlığı da bu: Tyurkskiye (Türk) Narodı (Halkları) Kırıma(Kırımın).

Karainleri şöyle ifade edebiliriz; İbraniler “Karaim” der; Batılılar Karaibler, orada yaşayanlar, Türkler ve Ruslar ise “Karaim” derler. Demek ki, Kırım Tatarlarının veya Kırımlı dediklerimizin önemli bir bölümü Karaim’dir. Bunlara ya “Karia” deriz veyahut “Karia Türkleri” deriz.

Bunlardan bildiğimiz bir kişi var, o da Refik Halit Karay’dır. Bunlar “kara” sözcüğünden gelirler. “Kara” İbranicede “okumak” demektir. 14, 15 ve 16’ncı yüzyılda en çok Galata Köprüsü yakınlarında oturdukları için oraya “Karaköy” denir. Demek ki, bugün Karaköy dediğimiz yerde, eskiden bizim “Kırımlılar” dediğimiz Karayiler oturuyordu.

İkinci grup Kırım Tatarlarları’dır. Bunlar ayrı bir kategoridir. Dolayısıyla bana Kırımlıları sorduğunuz zaman, diğer Tatarları ayırmak durumundayız. Kazan Tatarları da var. Lenin kısmen Kazan Tatarıdır. Azerbaycan’a dışarıdan baktığınızda onlara da “Tatar” denir. Onları da ayrı tutuyoruz. Bu nedenle de sorduğunuz sorudan İlber Ortaylı arkadaşımızı da ayrı tutuyoruz. Zaten şu sıralarda bir ödül de almadı. Gittikçe ödülsüz bir yere doğru gidiyor. Kırım Tatarları dediğimizde bunları ayırmış oluyoruz.

KARAYLAR YAHUDİLİĞİN BİR KOLUDUR

4 Ekim 2013 Cuma

Çok derin ilişkiler: Evanjelizm, Martin Luther, Sabetayizm, Adnan Oktar ve Anti Darwinizm

Evanjelizm, Martin Luther, Sabetayizm, Adnan Oktar ve Anti Darwinizm
Evanjelizm, Martin Luther, Sabetayizm, Adnan Oktar ve Anti Darwinizm

Evanjelizm, Protestanlığın içinden çıkmış bir akımdır. Protestanlık ise “Prostesto” kelimesiyle hafızanıza kazıyabileceğiniz bir hareket tarzıdır. Yani Papalığa ve Katolikliğe bir protesto olarak ve “Dinde Reform” iddiası ile çıkmıştır. Son zamanlarda yapılan araştırmalar, “Dinde Reform” talebi ile meydana çıkan Protestanlığın ve onun içinden çıkıp onunla özdeşleşen Evanjelizmin öyle Hıristiyan milletin kendi talepleri ile çıkmamış olduğunu, bu akımı başlatan ve kuran kişi Martin Luther’in de bir Sabetayist Yahudi olduğunu, ortada her devirde gözüken bir organize gizli Yahudi faaliyeti olduğunu göstermektedir.

1950’lerde sadece ABD’de üç milyon Evanjelist varken, günümüzde bunların 70-100 milyon arasında oldukları tahmin edilmektedir. Bozulmuş Tevrat’ın tamamını ve Bozulmuş İncil’in ise bazı kısımlarını HAK kabul eden bu gizli faaliyet imalatı ekol, Evanjelistler, öyle bir inanç esaslarına çekilmişlerdir ki işleri güçleri, en temel vazifeleri, İsrail’i ayakta tutmak ve Nil nehrinden Fırat nehrine kadar, bizim güney doğu topraklarımızın da içinde kalacağı bir BÜYÜK İSRAİL’i kurmak olmuştur. Bu ideal uğrunda yanıp tutuşmakta ve ellerindeki maddi manevi her imkanlarını buna harcamaktadırlar. Peki neden?


Çünkü elin Yahudisi bunları yepyeni bir ayarda organize ederken “Beklediğiniz İsa Mesih ancak BÜYÜK İSRAİL DEVLETİ kurulduğunda gelecek. Bu devletin kurulması için bir Armagedon(Melhame-i Kübra – Dünyanın son ve büyük savaşı – 3. Dünya savaşı) yaşanacak. Çok acılar ve sıkıntılar çekilecek. Ama bundan sonra tam bin yıl ayakta kalacak olan TANRININ KRALLIĞI kurulacak.” Diye dolmuşa bindirmiştir.

Memurun ölümü: Bir başka açıdan Sabetayist Turgut ÖzAkMAN

turgut ozakman
turgut ozakman


Tipik bir Ankara memuruydu. İliklerine kadar. Bilinciyle, bilinçaltıyla, bilinç üstüyle, bilinç dışıyla, her yeriyle, her şeyiyle.

Böyle olduğu için de, ekmeklerini esas olarak emekli memurlardan çıkaran muhalif gazeteler onu sayfa sayfa, çarşaf çarşaf andılar. Babalarının hayrına değil, bu ölümle elbette "hükümete yeni bir uyuzluk etme" fırsatı da buldular.

Tipik bir Kemalist militandı, hani ADD'ye başkan olacak adamdı...

Önceleri oyun yazarıydı. Ellili yılların sonlarında isim yaptı. "Duvarların Ötesi" en meşhur oyunudur. Filmini de çektiler, Fikret Hakan oynuyordu.

Ne ki, bu oyun, William Wyler'ın ünlü bir filmine, Humphrey Bogart ile Fredric March'ın oynadıkları ünlü "Desperate Hours" (Umutsuz Saatler) filmine fazlaca benziyordu.

İnanmıyorsanız hem Atilla Dorsay'a hem de Refik Erduran'a sorabilirsiniz.

Bu aşırı etkilenme o zamanlar epeyce "kıyl-ü kaali mucip oldu" ama sonra unutuldu gitti tabii. Aradan elli yıl geçti.

Bir süre TRT'de yöneticilik de yaptı. Sonra "sol Kemalizm"den "sağ Kemalizm"e kaydı, faşistlerin gözdesi oldu. İşin matrağı, birçok ahmak komünistin de gözdesi oldu.

Moskof Bakireleri ve Adnan Menderes

moskof bakireleri ve adnan menderes
moskof bakireleri ve adnan menderes


ATV'de yayımlanan "BEN ONU ÇOK SEVDİM" isimli dizinin de etkisi ile Adnan Menderes ve aşkları(!) yine gündemde. Şu ana kadar yayımlanan bölümlerinde dizi, Adnan Menderes'in sadece Ferit Alnar'ın karısı Ayhan Alnar (Aydan) ile aşk(!) yaşadığını ve çok da hayran olunası, asil  bir aşk yaşadıklarını gösteriyor.

Pekiyi, gerçekler böyle mi? Kendisi aslında Sabetayist bir gizli Yahudi olan Adnan Menderes'in aşk(!) yaşamına bakılınca sadece Ayhan Aydan ile değil, evli-bekar onlarca fahişe ile aşk(!) yaşadığı görülüyor. Bunlardan biri de "Moskof Bakireleri" denilen dört kız kardeşten biri olan Suzan Sözen... Aşağıya alıntılayacağımız yazı, Suzan Sözen'in yakın arkadaşı Leyla Umar ile yapılan bir röportaj... 


Söz konusu TV dizisinin senaristleri Menderes'in diğer aşk(!)larından bahis edecekler mi, edeceklerse onların kocalarını da ruh hastası gösterecekler mi, hangi birine nasıl kılıf uyduracaklar da Adnan Menderes'in olmayan onurunu kurtaracaklar bilmiyoruz ama toplum olarak artık araştırıyoruz ve her meselede gerçekleri bilmek istiyoruz. İşte o röportaj... [Köşeli parantez içindeki bilgiler Akademi Dergisi tarafından yazılmıştır.] 


***

Suzan ve kardeşlerine 'Moskof bakireleri' derlerdi

Gerçek Adnan Menderes'i anlatın! Kafanızdan, gerçek dışı Menderes portresi uydurmayın! (Ben Onu Çok Sevdim)

ben onu çok sevdim
ben onu çok sevdim


(...) Adnan Menderes-Suzan Sözen ile hem de kocası emniyet müdürü Fethi Avni Sözen'in "izniyle" aşk yaşamadı mı? Emniyet Müdürü Sözen'in bu nedenle Gümüşhane ataması durdurulup İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı yapılmadı mı?

Aksini söyleyen varsa hodri meydan!

Yassıada Mahkeme tutanakları kapı gibi orada duruyor. Suzan Sözen'in verdiği ifadeyi yok mu sayacaksınız: “Kocam Ferit Sözen, o tarihte İstanbul Polis Okulu’nda hoca idi. Gümüşhane’ye tayin edildi. Gitmedik. Burada kalmak için çok çalıştık. Menderes’e bu işi yaptırmanın çarelerini aradım. Bir gün Tarabya’da, Piliç Osman’la tanıştım. Bize Başbakan’ı çok iyi tanıdığını ve Menderes’le tanıştırabileceğini söyledi. Ertesi gün, Menderes telefon ettirdi ve imzalı kitabımı istetti. Kocama sordum, muvaffak etti. Bu şekilde tanıştık, eve gelmeye başladı. O geleceği vakit, kocam hasta dahi olsa evden çıkardı. Pencerede parolamız vardı. Kocam anlardı, dönerdi.”

Maçka'daki Belveder Apartmanı'nın dili olsa da bu gerçekleri bir bir anlatsa...

Bu nasıl cami? Her tarafında gayr-i müslimlerin işaretleri gizli!

zeynep sultan camii
zeynep sultan camii


Bu fotoğrafını gördüğünüz cami avizesinde altı köşeli yıldız mevcut. Bu günlerde sık tartışılan bir konu bu... Bu altı köşeli yıldız bizim İslami sembollerimizden biri mi, yoksa Yahudilere ait bir sembol mü? Bu tartışıladursun, "İşte gördünüz mü, camilerimizde bile bu yıldız kullanılmış." diyenleri derinden sarsacak bilgiler sunacağım şimdi.

Bu işaretin kullanıldığı cami, İstanbul'da, Gülhane'nin hemen karşısında bulunan Zeynep Sultan Camii... Zeynep Sultan Camii 1769 yılında III. Ahmed'in kızı Zeynep Âsime Sultan tarafından Ayazma Camii'nin de mîmarı olan Mehmed Tahir Ağa'ya yaptırılmış. 
Cami sıfırdan cami olarak yapılmış. Sonradan kiliseden bozma bir cami değil. Ama caminin dış yapısı tam bir kilise görüntüsü arz ediyor.



Fotoğrafta da görüldüğü üzere, caminin pencere yapısı da içindeki avize kadar ilginç... Aslında kiliselerde de pek görülemeyecek şekilde, yuvarlak pencereler ile altındaki pencereler nedense birleştirilmiş. Ve en üstte de bir şeyi sembolize edermiş gibi tek bir yuvarlak pencere yapılmış. Bunun maksatsız, rastgele yapılmış olması biraz mantık dışı. Elbetteki bir sebebi olmalı. Şimdi aşağıdaki tabloya bir bakın...

21 Eylül 2013 Cumartesi

“Kur’an Mesajı” mı, yanlışlar kumkuması mı?

kuran mesajı muhammed esed
kuran mesajı muhammed esed


Damarlarındaki kana kadar İslam düşmanı olan bir Yahudiye "Yalandan hidayet bul. Müslüman ol. Sonra ilim ehlinden gözükerek fitne çıkart" denilse, Yahudi dönmesi M. Esed'in yaptığının tıpkısının aynısını yapar ve ortaya da "Kur'an Mesajı" denilen şey çıkar.

Ali Eren Hocaefendi'nin yazısından okuyoruz:

“Kur’an Mesajı” mı, yanlışlar kumkuması mı?

Yazımızın başlığı, Türkiye’de bazı çevrelerin canhıraş bir gayretle reklam ettiği ve basıp dağıtmaya çalıştığı Muhammed Esed’in “Kur’an Mesajı” isimli eseriyle ilgili. Siz değerli okuyucularımızın da bildiğiniz gibi, bundan önceki iki yazıda bu eser ve yazarı hakkında bilgi arzetmiştik. Bahse konu eseri bu sayımızda da tanıtmaya devam edeceğiz. Tanıtalım da, müslümanlara meal ve tefsir adıyla nasıl bir şeyin kakalandığını herkes duymuş, bilmiş ve görmüş olsun. 

Bu sözümona tefsirde iki türlü tutarsızlık mevcut:

Bir Müslüman böyle bir tefsir yazamaz. Muhammed Esed'in tefsirinin(!) yanlışlarına iğne deliğinden bakış…

muhammed esed tefsiri
muhammed esed tefsiri


Âl-i İmran sûresi 50. âyet-i kerimeye öyle bir mânâ veriliyor ki, anlaşılır gibi değil. Böyle bir mânânın iman ve islamla uzaktan yakından alâkası olamaz. Esed’in verdiği mânâya göre, Hazreti İsa şöyle demiş: “(Ben) Tevrat’tan günümüze kalanın doğruluğunu tasdik etmek için …(geldim)” 

****
Bir tefsirin(!) yanlışlarına iğne deliğinden bakış…

Öyle tefsirler vardır ki, insan onu okurken aldığı zevkten dolayı elinden bırakmak istemez. Öyleleri de vardık ki, ismi tefsir olduğu halde gerçekte tefsir olmaktan uzaktır. Elinize alır almaz bırakmak istersiniz. Düzgün tefsirler insanı bilgilendirip olgunlaştırırdığı halde diğerleri okuyucusunu mânen mahveder.

Birkaç sayıdan beri bahsettiğimiz ve yanlışlarını yaza yaza bitiremediğimiz, Muhammed Esed’in kaleme aldığı Kur’an Mesajı isimli sözümona meal-tefsir işte böyle bir tefsir.

Yanlışlarını yaza yaza bıktık ve bitiremeyeceğimize kanaat getirdik. Onun için bu yazımız bu meal-tefsir hakkında yazdığımız son yazı olsun istiyoruz. Çünkü, Kur’an Mesajı o denlü yanlışlarla dolu ki, tam ve eksiksiz bir tenkit yapacak olsak, yapacağımız tenkit, kitabın kendisinden büyük olacak. En iyisi, bu yazıyla bu işe son verip gerisini okuyucuya bırakmak…

Şimdi kitaptaki yanlışlar yığınından bazılarına madde madde işaret etmeye çalışalım:

12 Eylül 2013 Perşembe

Adnan Oktar (Harun Yahya)'ın kitapları ya aşırma ya da ısmarlama

Adnan Oktar (Harun Yahya) eserleri
Adnan Oktar (Harun Yahya) eserleri


Geçenlerde bizim camianın çok tanınmış, çok değerli yazarlarından biri ile yan yanaydım. Uzun da vakit bulup, pek çok meseleye temas ettik. Derken söz Adnan'a ve Adnan'cılara geldi.. 


Bir de ne anlatsın, şaştım kaldım. Aşağıdaki sözler, ismini vermek için izin almadığımdan ve vermeyi uygun da bulmadığımdan vermediğim kıymetli yazar büyüğümüze ait. (Bu yazı şikayete konu olursa, savcılık makamında ismi de veririm) 

Aynen şunları anlattı:

Ülker bir kripto Yahudi tuzağı mı? "Sabri Ülker'i bir de benden dinleyin!"

ali ülker, gerçek yüzü, içimizdeki ermenistan, içimizdeki israil, israil, kripto yahudiler, masonluk, murat ülker, sabetayistler, sabri ülker, ülker

                                                
ülker yahudi tuzağı mı?

Yeni Şafak Gazetesi'nde dün Sabri Ülker'i anlatan yazının ardından Odatv yazarı Erroll Gelardin, bir başka Ülker hikayesi anlattı.
İşte Gelardin'in Ülker yazısı:
Ülker Fabrikasi,Beşler Bisküvi Fabrikası’nda çalışan Asım Berksan, merhum kayınpederim Hayim Vitali Nahum, Palasko(Rum) ve Asım’ın kardeşi Sabri Berksan beyler tarafından Sirkeci’de ufak bir odada kurulmuştur.

Merhum kayınpederim Hayim Vitali Nahum’un anlattıklarını size anlatacağım.

Kırım Tatarlarından gelen bir ailenin çocukları olan Berksanlar’ın büyük ağabeyleri Asım, Beşler’de isçi iken orada çalışan bir Musevi kızına aşık olmus ve Vitali Bey’in araya girmesi ile bu iki fakir genç evlenmişler. Beşler’in işi bozulduğunda kendilerine geçim yolu arayan Vitali Bey’in arkadaşı Asım’a yaptığı teklif üzerine Ülker Şekerleme diye bir işyeri kurmuşlar ve şekerleme işinin üstadı olan Rum asıllı Palasko adlı biri ile de anlaşmışlar ve 4 ortak olarak işe başlamışlar.
Zamanla zenginleşmeye başladıklarında Palasko işten ayrılmış ve 3 ortak olarak ve kollektif şirket halinde işe devam edilmiştir. İşler daha da iyileştiğinde Berksanlar soyadlarını ÜLKER’e çevirmişlerdir.

Yani Sayın Sabri Ülker Bey’in beyan ettiği gibi kendisi ÜLKER’i kurmamıştır.Ülker’i kuran Hayim Vitali Nahum ve Asım Ülker’dir. Sabri Bey’i, Asım Bey kardeşi olduğu için ortak yapmıştır. Sabri Bey, o sıralarda üniversite örgencisi idi. Hiç bir şekilde fabrika ile alakası yoktu.

Sabri Bey üniversiteden döndükten sonra karşısında 2000 kişiyi aşkın işçisi olan bir fabrika bulmuştur. Bu iki parasız meteliksiz kişinin Ülker’i büyütebilmelerinin yegane sebebi Hayim Vitali Nahum’un kendi çevresinden faizle para bulmasından dolayıdır. Bu gün kendini dini bütün Müslüman kabul eden Sayın Sabri Ülker, fabrikasını faizle tefecilerden alınan paraya borçludur.

Sabri Bey, daha sonra Vitali Nahum’u ortaklıktan çıkarmıştır. Kayınpederime göre kendisinin hakkı yenmiştir. Çünkü kendisine ödenen para muhasebe defterlerindeki rakamlara göre yapılmıştı.
Mesela bir milyon lira eden fırın defterlerde amortismanla 50 bin liraya düşmüş ve 50 bin lira üzerinden payı ödenmiştir. Keza binalar, keza kamyonlar keza her şey…

“Ben dini bütün Müslümanım kimsenin hakkını yemem” düsturu altında yapılmıştır.
Sayın Asım Ülker ile Vitali Nahum’un arkadaşlığı hiç bir zaman, herşeye rağmen bozulmamıştır. Asım Bey’in asıl adı Fani olan eşinden olan çocukları Musevi dinine göre Musevidirler.
İsrail’e göç etmek isterlerse İsrail vatandaşlığını otomatikman alırlar. Fani Hanım’ın Müslümanlaşmış olması fark etmez.

Sayın Sabri Bey’in ömrü uzun olsun ama kayınpederimi görmeye gitmeden evvel bir kere de bunları okusun ve yaptıklarının ne kadar güzel şeyler olduğunu görsün dedim.
Erroll Gelardin
Odatv.com
10.01.2011 21:56

Sembollerle oynuyorlar. Her şeyle oynuyorlar. Rabia işareti ve altı köşeli yıldız bizim değil


gül cihan, Kabala, kripto yahudiler, masonluk, mühr-ü süleyman, müslüman kardeşler teşkilatı, rabia işareti, sembolizm, siyon yıldızı, siyonizm, yahudi sembolleri

                                                               
semboller


 Mısırdaki olaylar neticesinde profilinde "Rabia işareti" olarak isimlendirilen sembolü paylaşan bazı kardeşlerimiz mevcud. Bir de bu sembolün Yahudi-Mason sembollerinden olduğunu söyleyip, paylaşanları eleştirenler mevcud . Evvelkilerin de tabii ki savunma yapanları hatta paylaşmayanları eleştirenleri ...
Paylaşılması gerektiğini iddia edenler genellikle ; "Siyon Yıldızı" olarak bilinen "6 köşeli yıldız"ın içerisine İsm-i Âzam yazılmış halini ve aslında bu yıldızın İslam simgesi olduğunu ; bu yıldızı kullanmakla Yahudi olunmayacağını ; dolayısıyla "Rabia işareti"ni kullanmanın da bir beis teşkil etmediğini iddia eden bir yazıyı paylaşıyorlar . Okumakta bulunduğunuz bu yazı ; bu konu ile ilgili bana soru soran bazı arkadaşlarıma cevaben yazılmıştır . Paylaşılan bu yazı internet ortamında birçok yerde mevcud ise de, hiçbir yerde sahih bir kaynak gösterilmemiştir . Mühr-ü süleyman mes'elesi İslamî kaynaklarda geçmekle beraber; üzerinde İsm-i âzâm'ın yazılı olduğu bildirilmekte, lakin şekliyle ilgili sahih kaynak bulunmamaktadır . Kur'ân-ı Kerîm'de birçok yerde Hz. Dâvud ve Hz. Süleyman'dan bahsedilmektedir .  Her ikisine de verilen mülk ve devletten, güç ve kudretten hatta demir ve bakırın yumuşak kılındığından bahsedilir ama üzerinde "6 köşeli yıldız" olan ne bir "yüzük" ne de "zırh" geçer . Üzerinde ism-i âzam yazılıdır. Selçuklu Yıldızı diye bilinen yıldız da 6 değil, 8 köşelidir . 6 köşeli yıldızın da tarihî eserlerimizde mevcud olduğu muhakkaktır . Lakin birçok camide 8 köşeli yıldız kullanılmıştır. Bir sembol kimi zaman birbirine zıt ekoller için kullanılmış olabilir. Lakin önemli olan şu an çağrıştırdığı düşünce / yönetim / inanç sistemlerinden hangisinin daha kuvvetli olduğudur .
Siyonizm resmen bu yıldızı bayrağı olarak ilan etmiştir.


Kabala Yahudilerin Tevrat'tan
bile önce ellerinde olan
kutsal bildikleri kitaplarıdır.
Kabala'da altı köşeli yıldız
 sık kullanılmıştır
Peygamber Efendimiz, tırnaklarını keserken dahi, Yahudilere benzemekten kaçınmış; onlar saçlarını traş ettiğinde , saçını uzatmış ; onlar uzattığında ise, ashaba kısaltmalarını emretmiştir . Halbuki saç uzatmak daha önceki birçok nebî ve rasulün sünnetidir . Hatta Zülkarneyn aleyhisselam  ve Kadir suresinin inzaline sebep olan kıssadaki Şemmun'el gazî hazretlerinin alâmet-i fârikası , topuklarına kadar uzanan saçlarıdır . Vel hâsılı kelâm, mesele sembollerin insanlara ne hatırlattığı, kimlerin maksadına hizmet ettiğidir. Zira bu yıldız bizatihi İslama mâl olmuş bir sembol değildir. Zaten dinimizde sembolizme de yer yoktur . Cifir, vefk vs gibi meselelerin, sembollerin hayatımıza girmesinin sebebi çoğunlukla, bu tür ritüelleri dinlerinin ahkamlarında yani ibadet addeden Yahudi ve Hristiyanlarla iç içe yaşamamızdır . Delil olarak gösterilen eski eserlerin fotoğraflarında bu simgenin bazısının yanında "Gamalı haç" sembolü de bulunmaktadır . Eski eserleri delil olarak kullanmak icap ederse ,  "haç" sembolünü de sahiplenmemiz gerekecektir ki  bu gayr-i mümkün bir hadisedir. Yahudilerin kendilerince kutsal bir görevi vardır ki; "Süleyman Mabedi'ni" tekrar inşâ ve îmâr etmek. Süleyman ve Dâvud aleyhimüsselam bizlerin de peygamberidir, âmennâ ve saddeknâ . Ve Süleyman mâbedi de o zamanki "müslümanların ibâdethanesidir" zira; Hz. Âdem'den Hz. Muhammmed sallallahü aleyhi veselleme kadar "tek din İSLAM'dır !". Ama bu demek değildir ki; Süleyman mâbedini elbirliği ile inşâ edeceğiz .

Altı köşeli yıldız Yahudilerin işaretidir.
Müslümanlar arasında daha çok sihir-büyü
yaparken ya da bozarken kullanılmıştır.
Kabalastik bir figür ve işaretler
Rabia işaretinin de mason ritüellerinde kullanıldığı şüphesinin olması bile; Yahudilere kıl miktarı benzemekten kaçınan bir Rasülün ümmeti olarak, onu kendimize men etmek için fazlasıyla yeterli bir sebeptir. Diğer bir sebep ise; bu tür işaretler, semboller ile toplumların tabiri caiz ise; gazının alınmasıdır! Ümmet olarak zulme uğrayanlara karşı görevimiz secdede göz yaşı dökmek; seherlerde niyazda bulunmak, şuurlu nesillerin yetişmesi yolunda azamî gayret sarfetmektir; meydanlarda gülümseyerek bir el işaretiyle poz vermek değil. Vatanı kurtarmayı isminin başına "TC" yazmakla; davaya hizmeti "Rabia işareti" yapmakla özdeşleştirmek , insanları sığ düşünceye sevketmekten ibarettir. Kaldı ki; mısır darbesinde katledilenler, acaba "İslam uğruna" mı yoksa "Mısrî" uğruna mı hayatını yitirdiler?!  Bu da başka bir tartışma konusudur. Velev ki dünyevî bir mesele olsun; değil insan , bir hayvanın dahî katledilmesi , eziyet görmesi , asla tahammül edilemeyecek bir meseledir. Ama Mursî Filistin sınır kapısını kapattığı , isrâil’e güven mektubu gönderdiği zaman meydanlara dökülmeyenlerin, ihtilal sonrası canlarını ortaya koyması gariptir. Halk gizli güçlerce galeyana getirilmiştir. Darbeden bir  gün önce aynı meydanda Mursî karşıtları gösteri yapıyordu. Ne Mursî ne de askerî yönetim , şeriat derdinde değildir. Siyonizm, Müslüman gençlerin katledilmesi için bir bahane bulmuş, bir milletin geleceği olan gençler harcanıyor, durum bundan ibâret! Kaldı ki; Müslüman Kardeşler Örgütü ile ilgili de şâibeler mevcuddur. CIA, dolayısıyla ABD, bu örgütle yaklaşık 60 yıldır ilişki içerisindedir. Hatta Nâsır'ı devirme potansiyeline sahip olduğu için maddî destek vermiştir . Tıpkı Türkiye'nin bir "İslam devleti" ve yönetimdeki kadronun da "mücahidler ordusu" olmadığı gibi; Mısır'da da vitrinin arkasında neler döndüğü meçhuldür.  Aynı şekilde gariptir olanı; Arakan'da sırf Müslüman olduğu için türlü insanlık dışı katliamlara maruz kalanları, Irak'ta zulme uğrayanları görmezden gelen çevrelerin ve medyanın, Mısırda ihtilale karşı ayaklananları bu kadar önemsemeleri ,  gençleri direnmeleri konusunda kışkırtmalarıdır. Acaba kendi çocukları, canları söz konusu olsa, aynı tepkiyi vermeleri mümkün olur mu? Unutulmamalıdır ki; “Bazen bir dava için ölmek değil ; YAŞAMAK gerek !..." "


Rabia işareti diye bir anda meşhur edilen işaret de Masonik ve Kabala kökenli bir işarettir ve biz Müslümanların
kültürüne ait değildir.



| Gül Cihan
www.AkademiDergisi.com


29 Ağustos 2013 Perşembe

Türkiye'nin gerçek yakın tarihinin önemli şifreleri: Türkiye'yi kim kurdu? | Mehmet Fahri Sertkaya

Adnan Menderes, gerçek tarih, Haim Naum, kripto Ermeniler, kripto Yahudiler, Mehmet Fahri Sertkaya, mehmet şevket eygi, sabetayistler, şemsi efendi , akademi dergisi, adnan menderes, celal bayar


Yahudiler, 20. asırda içimzdeki hain Sabetayist Yahudilerle bir olup iki devlet kurdular; Biri Türkiye, diğeri İsrail...

➥ Sözde Cumhuriyetiz ama Anayasamızın gizli maddeleri var?

➥ Merkez bankamız çok ortaklı bir anonim şirket... Ne statüsü ne ortakları doğru düzgün belli değil... Paralarımızın üzerinde "Türkiye Cumhuriyeti" ifadesi bile yazmıyor...

➥ Genel Kurmay başkanlarımız Yahudilerin ibadethanesi Ağlama Duvarında ağlayıp duruyorlar...

➥ Türkiye’yi kurduğu iddia edilen Mustafa Kemal’den tutun da, günümüze gelene kadar, meşhur idarecilerimiz,askerlerimiz, bürokratlarımız hep Sabetaycı Yahudi kökenden çıkıyorlar...

➥ % 99’u Müslüman olan bir ülkede başörtüsünü bunlar mı yasaklıyorlar?

➥ PKK’yı bunlar mı bilerek bitirmiyorlar?

➥ Yeni Türkiye devletinin resmen tanındığı Lozan’da bizi neden Yahudi Hahamı Haim Nahum temsil etti?

➥ Ünlü Sabetaycı Yahudi Orhan Pamuk Amerika’da bir panelde neden “Modern Türkiye Cumhuriyeti’ni biz kurduk” dedi...

➥ Türkiye Cumhuriyeti bir Yahudi cenneti olarak mı inşaa edildi?

➥ 1924’te Yunanistan ile yaptığımız Mübadele ile neden Türk diye hep Selanik Yahudileri getirildi?

➥ Bir Yahudi hahamının oğlu olan Moiz Kohen, neden Tekinalp takma adı ile Türkçülük ve Kemalistlik sistemini kurdu?

➥ Mustafa Kemal'in eşi Latife, İzmir'in tanınmış Yahudi ailelerinden birine mi mensuptu?

➥ Celal Bayar, Siyonist okulunda okudu mu? Osmanlı'ya karşı dağa çıkıp Siyonizm namına  çetecilik yaptı mı?

➥ Fevzi Çakmak'ın karısı, neden evini Yahudilere hibe etti ve havra yapıIdı?

➥ İngilizler, neden hiç savaşmadan İstanbul'dan çekildiler?

VE OSMANLI’YI KİM YIKTI, TÜRKİYE’Yİ KİM KURDU..?

Bütün bu soruların cevapları ve daha fazla sorunun cevapları ispatları ile www.akademidergisi.com 'da mevcuttur.

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Musevilerin Geleneksel Mesleği: TEFECİLİK

musevi
musevi

Bazı Yahudilerde hakim olan üstün ırk inancı bu kişilerin hemen her konudaki düşünce ve uygulamalarını yönlendirir. Muharref/bozulmuş Tevrat'a ekledikleri açıklamalarla Yahudileri bütün dünyanın sahibi olduklarına ve diğer milletlerin dünyayı haksız yere elde ettiklerine inandıran Yahudi hahamlar, bu serveti nasıl geri alacaklarının yolunu da Muharref Tevrat'ta gösteriyorlar:

“Fakat size dedim: Siz onların topraklarını miras alacaksınız, ve ben size onu, süt ve bal akan diyarı mülk olmak üzere vereceğim; ben sizi milletlerden ayırt eden Allah'ınız RABBİM.” (Bozulmuş Tevrat ,  Levililer Bölümü, 20/24)

“O zaman Rab bütün bu milletleri önünüzden kovacak, ve sizden büyük ve kuvvetli milletlerin mülkünü alacaksınız.”  (Bozulmuş Tevrat , Tesniye Bölümü, 11/23-24)

Bazı Yahudilerin paraya, mala ve mülke karşı olan olağanüstü düşkünlükleri oldukça ünlüdür.

"Gümüşü yağma edin, altını yağma edin; çünkü yığın yığın mallara, her çeşit değerli eşyanın zenginliğine son yok." (Bozulmuş Tevrat ,  Nahum Bölümü, 2/9)


Bu kişilerin dünya üzerindeki tüm zenginliği ele geçirmek için uyguladıkları en önemli yöntem faiz oldu. Söz konusu hahamlar, Yahudilerin birbirlerine faizle borç vermelerini yasaklarken, Yahudi olmayanlara faiz karşılığı para vermelerini emrettiler. Muharref Tevrat'ta bu konuyla ilgili olan açıklamalar, tefeciliğin yüzyıllardır geleneksel meslek haline getirilmesinin ve tarih boyunca milletlere verilen ekonomik zararların, birer tesadüf olmadığını göstermektedir.

“Yabancıya faizle ödünç verebilirsin; fakat kardeşine faizle ödünç vermeyeceksin, ta ki, mülk olarak almak üzere gitmekte olduğun diyarda elini atacağın her şeyde Allah'ın Rabb seni mukaddes kılsın.“ (Bozulmuş Tevrat , Tesniye Bölümü, 23/20)

Bu taktik kimi Yahudiler tarafından çok büyük titizlikle uygulandı. Binlerce yıl önce ilk faiz sistemi ve tefecilik, bu emirler doğrultusunda Yahudiler tarafından kuruldu:

İlk tefecilik ve faiz Yahudiler tarafından ortaya çıkarılmıştır. Diğer dinlerde faizin yasak olması Yahudilere bu konuda çok geniş bir alan sağlamıştır. (Banks and Banking, sf.172)

Faizin, Yahudiler tarafından Tevrat'ın gösterdiği hedefler doğrultusunda uygulandığı pek çok Yahudi tarafından da açıkça kabul edilmektedir. Yahudiler tarafından hazırlanan Judaica Ansiklopedisi'nde konu şöyle açıklanmaktadır:

“Borç para vermenin kısa süre içerisinde tipik bir Yahudi mesleği haline gelmesi Tevrat kaynaklıdır.“  (Encyclopedia Judaica, Moneylending, cilt 10, sf.32)

Yahudilerin tefecilikle ne derece özdeşleştikleri Yahudilere ait birçok tarihi kaynakta açıkça belirtilir:

“Ortaçağ'da İtalya'daki, Yahudilerin bir çoğu tefecilik yapıyordu.”  (Pictorial History of Jewish People, Nathan Ausubel, sf.99)

“Yahudiler tefecilikle o kadar özdeşleştiler ki, Ortaçağ'da ve daha sonraki dönemlerde, Yahudi ismi ve tefecilik beraber kullanılıyordu. Bir süre sonra ise Yahudi ve tefeci isimleri eş anlamlı olarak kullanılmaya başlandı.” (Pictorial History of Jewish People, Nathan Ausubel, sf.116)

“XII. yüzyıldan itibaren tefecilik Yahudi mesleği olarak giderek artan bir önem kazandı.”  (Encyclopedia Judaica, France, cilt 7, sf.9-12)

“XII. ve XIII. yüzyıllarda tefecilik Alman Yahudilerinin en belirgin mesleği oldu.”  (Encyclopedia Judaica, Germany, cilt 7, sf.458-462)

“Bir kısım Yahudiler, ellerinde biriken sermayeyi Avrupalı Hıristiyan halka ezici faiz yükü ile kredi olarak vermişlerdir. Resimde, Almanya'da 1531 yılında Yahudi bir tefeci ve kendisinden borç isteyen bir Hıristiyan tasviri görülüyor. Borç isteyen Hıristiyanın ifadesi şöyle: "Lütfen, bana yazılı bir anlaşma ya da rehine karşılığında para ver!" (Encyclopedia Judaica, cilt 4, sf.171)

Ortaçağ'da, Avrupa'da salgın hastalıklar, savaşlar ve kuraklık nedeniyle güçsüz duruma düşen halkın paraya ihtiyacı vardı. İhtiyaç içindeki halk, kilisenin bu konudaki yasağına rağmen Yahudilerden yüksek faiz karşılığı borç para almak zorunda kalıyordu. Bu durumu iyi değerlendiren Yahudiler kısa sürede büyük sermayelere sahip oldular:

“X. yüzyılın kapanmasıyla ticaretle uğraşan Yahudiler, Hıristiyanların kilise kanunlarınca yasaklanmış olan borç verme ve kredi işlemlerinde uzmanlaştılar. Birkaç 10 yıl içinde neredeyse Hıristiyan Avrupa'daki tüm nüfusun hemen hemen hepsi Yahudilere borçlandılar. Ve Yahudiler tefecilik sonucu rehin aldıkları köy, kasaba hatta kiliselerin sahibi oldular. “ (The Universal Jewish Encyclopedia, Moneylending, cilt 7, sf.618-622)

Söz konusu tefeci Yahudiler faiz sistemi sayesinde bu denli zenginleşirken, kendilerini siyasi yönden sağlama almayı da ihmal etmediler. Uyguladıkları sömürüye halktan, kiliseden ya da asillerden gelecek herhangi bir tepkiye önlem olmak üzere bazı prens ve kralları kendilerine ortak yaptılar. Bu "iş birlikçileri" sayesinde kanunlara rağmen, rahatlıkla faiz sistemini işlettiler.

“X. yüzyılda hükümet tarafından yasaklanmasına rağmen Yahudiler ortakları olan Prensler sayesinde tefecilik yapıyorlardı. “ (The Universal Jewish Encylopedia, Moneylending, cilt 7, s. 618-622)

Faiz ve tefecilik yoluyla büyük servet sahibi olan Yahudi bankerler, XVIII. ve XIX. yüzyılda bu servetlerini kullanarak, Avrupa ülkelerinde önemli bir güç elde ettiler. Bunun sonucu olarak Avrupa'nın en büyük devletleri, Yahudilerin Siyonist ideallerine büyük hizmette bulundular.

Tefecilik ve Antisemitizm

Tefecilik, Avrupa'da birçok önemli şehre gruplar halinde yerleşen bazı Yahudilerin yine temel aktivitesi haline geldi. Bu Yahudiler, kilisenin yasaklamasına rağmen faiz sistemiyle, insanları sömürmeye ve bu arada kendi zenginliklerini ve güçlerini artırmaya başladılar. Bu yolla sadece halkları değil kralları ve imparatorları da kendilerine bağımlı hale getiriyorlardı. Bu şekilde, Muharref Tevrat'a batıl geleneklere uyularak eklenen, milletlerin sömürülüp, güçsüz bırakılmalarıyla ilgili olan açıklamalar da uygulanmış oluyordu.

"Milletlerin zenginliği sana gelecek... Ve ecnebiler senin duvarlarını yapacaklar ve kralları sana hizmet edecekler...Ve milletlerin sütünü emeceksin..."  (Bozulmuş Tevrat , İşaya Bölümü, 60/11-12)

Tefecilik yoluyla oldukça yüklü sermayelerin sahibi olan Yahudiler ticarete de yöneldiler.

Bazı yöneticiler ise kilisenin istekleri sonucunda Yahudilerin tefecilik yapmalarını yasaklayarak onları ticarete teşvik ettiler. Bu teşviklerden yararlanan Yahudiler yine de tefecilikten vazgeçmediler ve gizli yollarla devam ettiler.

"I. Edward Yahudilerin tefecilik yapmalarını yasakladı. Bununla beraber ticaret yapmaya teşvik edildiler. Zenginler yün ve mısır ticareti yapmaya başladılar. Yine de bu, tefecilik için bir maske idi. Ve diğerleri de kanunla yasaklanmış olmasına rağmen tefeciliğe gizli olarak devam ettiler. Bu arada diğerleri de para kırarak büyük sermayeler kazandılar." (Bozulmuş Tevrat , Encyclopedia Judaica, England, cilt 6, sf.751)

Bununla birlikte, Yahudiler sadece kendi mahkemelerinde yargılanabilmek gibi birçok imtiyazlar elde ettiler:

"1090'da IV. Henry, Speyer ve Worms Yahudilerine bazı haklar verdi. Ve arkasından gelen imparatorlar da onun bu hareketini devam ettirdiler. Bu haklar Yahudilerin sadece kendi soydaşları tarafından ve ancak kendi kanunlarına uygun olarak yargılanabileceklerini öngörüyordu. Yahudi cemaatlerinin kanunları Almanya'daki Yahudi cemaatleri tarafından kararlaştırılıyordu." (Bozulmuş Tevrat , Encyclopedia Judaica, Germany, cilt 7, sf.458-462)

"Karolenj döneminde Yahudiler tamamıyla dini özgürlük yaşadılar. İstedikleri yerlerde yaşayıp, istediklere yere gidebilirlerdi. Yahudi cemaatleri kendi kendilerini yönetiyorlardı. Adalet sistemi kendi dini mahkemelerinde gerçekleşiyordu ve sinagog inşaa etmekte serbesttiler."  (Bozulmuş Tevrat , Pictorial History of Jewish People, Nathan Ausubel, sf. 114)

Kendilerine verilen bu imtiyazlara ve sağlanan rahat ortama rağmen bazı Yahudiler, tefecilik yoluyla bu milletleri ekonomik yönden kendilerine bağımlı hale getiriyorlardı. Bu, Hıristiyan halk arasında Yahudilere karşı güvensizlik ve tepki yarattı. Bu ve diğer bazı faktörler, Avrupa tarihinin yüz karalarından biri olan antisemitizmin doğmasına neden olmuştur. Bazı tefeci Yahudilerin maddi birikimi, Avrupa'nın Hıristiyan kitlelerinde Yahudilerin tümüne karşı fanatik bir nefretin gelişmesine sebebiyet vermiştir. Avrupa'nın karanlık yüzyılları boyunca Yahudi cemaatlerine karşı düzenlenen saldırılar (pogromlar) pek çok masum Yahudinin hayatına mal olmuş, Yahudileri toplumdan tecrit etmeye yönelik getto uygulamaları ise psikolojik bir baskı mekanizması olarak işlemiştir. İslam dünyasında ise hiçbir zaman antisemitizm görülmemiş, gerek Yahudiler gerekse Hıristiyanlar Allah'ın Kuran'da Müslümanlara emrettiği adalet ve hoşgörü prensiplerine uygun olarak, Müslüman yönetimler altında huzur bulmuşlardır.

Bu güne değin en çok tıklanılanlar